Tedavinin anlaşılması ve yönetimi

Tedavinin anlaşılması ve yönetimi

Günümüzde diyabetin çaresi bulunmasa da, çok başa­rılı tedavi yöntemleri mevcuttur. Diyabet tedavisi kişiden kişiye ve sahip olunan diyabet tipine göre değişir. "Eskiden diyabet, kişinin hayatına pek ...

Tedavinin anlaşılması ve yönetimi

Günümüzde diyabetin çaresi bulunmasa da, çok başa­rılı tedavi yöntemleri mevcuttur. Diyabet tedavisi kişiden kişiye ve sahip olunan diyabet tipine göre değişir. "Eskiden diyabet, kişinin hayatına pek ...

Tedavinin anlaşılması ve yönetimi
21 2011 - 17:06

Günümüzde diyabetin çaresi bulunmasa da, çok başa­rılı tedavi yöntemleri mevcuttur. Diyabet tedavisi kişiden kişiye ve sahip olunan diyabet tipine göre değişir.

“Eskiden diyabet, kişinin hayatına pek çok sınırla­ma getirirdi, ama artık bu konuda daha farklı bir anlayış mevcut. Hastalık, kişiler üzerinde eskisi ka­dar sınırlayıcı değil ve her şey günlük hayatla da­ha bağdaşabilir bir hale geliyor.”
“Diyabet artık kontrol altına alınabildiğine göre çok büyük bir sorun olmaktan çıktı, insülinin bun­da önemli bir rolü var.”
“Hap alırken kendimi hasta gibi hissediyordum. İn-süline geçtikten sonra her şey çok daha iyi oldu.”

Bu bölümde, tedavide kullanılan ilaçlar, sağlıklı beslen­me ve fiziksel aktiviteler de dâhil olmak üzere, farklı teda­vi tipleri üzerinde duracak ve diyabetli kişilerin tedaviye başladıklannda kendilerine ne gibi hedefler koymaları gerektiğini tartışacağız.

İlaç tedavisinin anlaşılması ve yönetimi
Tip 1 diyabet, insülin iğnesiyle tedavi edilir ve kişiye sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz tavsiye edilir. Tip 2 diyabette ise, sağlıklı beslenme ve egzersiz veya sağlıklı beslenme, egzersiz ve ilaç kullanımının bir arada olduğu bir tedavi uygulanır. Tip 2 diyabeti olan kişiler tamamen insüline “bağımlı” olmasalar da, zaman zaman buna ihti­yaç duyabilirler. Diyabet teşhisiniz yeni konmuşsa, bu fik­re alışmanız belli bir zaman alabilir. Ama doğru bilgilerle ve doktorunuzun ya da diyetisyeninizin desteğiyle kısa sürede bu durumla baş edebileceğinizi ve eskisi gibi sağlık­lı bir yaşam sürdürebileceğinizi görürsünüz.

Doktorunuz size, kendi kendinize nasıl iğne yapacağı­nızı ve durumunuzu etkin bir biçimde nasıl yöneteceğinizi gösterecektir. Belli noktalan netleştirmek için doktorunuz­la çok sık görüşmek zorunda olmak sizi endişelendirmesin. Aklınıza takılanları sormaya çekinmeyin. Soru sormanız ve öğrendiklerinizi iyice “hazmedinceye” kadar kendisine danışmanız doktorunuzun da hoşuna gidecektir.

İlaçlar
Tip 2 diyabet için dört ana ilaç grubu mevcuttur: Sülfo-nilüre, biguanid, acarbose ve thiazolidinedione. Bunların hepsine genel olarak oral hipoglisemik ajanlar (OHA) denir. Bu ilaçlar tek başına veya bir arada alınabilir. Tip 2 diyabe­ti olan pek çok insan, bu ilaçların sağlıklı bir beslenme dü­zeniyle birlikte diyabeti kontrol altında tuttuğunu görmüş­tür. Ancak, kişiye hangi kombinasyonun veya dozun uy­gun olduğunu tespit etmek için biraz zaman gerekebilir.

İlaçların hepsi farklı işlevlere sahiptir.- Bazdan pankreasın daha fazla insülin üretmesini, bazılan da üretilen insülinin daha iyi kullanılmasını sağlar. îlaçlann bir kısmı da, bağır­saklardan glikoz emilim hızını yavaşlatır. Kişi için en uygun ilacın hangisi olduğuna doktor karar verir. Doktor, birden fazla ilaç da yazabilir. Aynca kişiye ilaçlann işlevi, ne za­man alınacağı, kandaki ve idrardaki glikoz seviyelerinin na­sıl takip edileceği doktor veya hemşire tarafından tarif edilir.

* insüline başlamak, benim için hayli moral bozu­cuydu. İyiye gittiğimi düşünüyordum, Insüline başla­yacaksın’ denilmesi beni hayal kırıklığına uğrattı.”

İlaçlar kan şeker seviyenizi normal değerlere düşürmeye yetmeyebilir. Bu durumda ilaçlann yanında insüline geç­meniz veya ilaç yerine sadece insülin almanız tavsiye edi­lebilir. Bu sık rastlanan bir durumdur ve bir kusurunuzun olduğu veya kendinize iyi bakmadığınız anlamına gelmez.

İnsülin
Tip 1 diyabeti olan kişiler hayatlarının sonuna kadar insü­lin iğnesi kullanmakla birlikte, doğru ve dengeli besinlere da­yalı sağlıklı bir beslenme düzenine de riayet etmelidirler. Ay­nca genel sağlık açısından ve diyabet komplikasyonlannı en­gellemek adına egzersiz yapmalan da tavsiye edilmektedir.

‘Neden insülin iğnesi olmam gerekiyor?’
İnsülinin kan dolaşımına geçmesi için en etkin yol bu­dur. Midedeki sindirim salgıları bu maddeye zarar verdiği için insülin ağızdan alınamamaktadır.

‘Hangi çeşit insülinler mevcuttur?’
İnsülinler arasındaki temel farklılık, etki etme hızlanan­dadır. Kısa, orta ve uzun vadede etki eden insülinler mevcuttur. Kısa vadede etki eden insülin, saydam ve renksiz­dir. Diğer ikisi ise, insülinin deri altından emilimini yavaş­latmak için katkı maddeleri ihtiva ettiğinden saydam değil­dir. Kısa ve orta vadede etki eden insülini, tek enjektör içinde beraber kullanmak mümkündür ancak saydam in­sülini herhangi bir saydam olmayan insülinle kirletmeme­ye dikkat etmek gerekir. Bu nedenle, enjektöre her zaman önce saydam insülin çekilmelidir.

Eğer insülini kanştırmak sizin için zorsa, içinde farklı oranlarda hem kısa hem de orta vadede etki eden insülin bulunan hazır insülin preparatlannı kullanabilirsiniz.

‘Neden günde birkaç defa insülin enjekte etmem ge­rekiyor?’
İnsülin tedavisinin amacı, vücudun doğal insülin ihtiya­cını karşılama şeklini olabildiğince benzer şekilde taklit et­mektir. Diyabeti olmayan bir kişinin vücudunda, gıda alı­mına tepki olarak pankreas tarafından insülin salgılanır. Öğünler arasında kan şekeri seviyesi düşerken, insülin se­viyesi de düşüşe geçer. Ancak kan dolaşımındaki insülin, hiçbir zaman tam olarak sıfıra inmez ve insan vücudunda 24 saat içerisinde hiçbir zaman, kan dolaşımında algılanır seviyede insülin bulunmaması söz konusu olmaz. Kendini­ze insülin iğnesi yaptığınızda hedeflediğiniz şey, pankrea­sın doğal insülin üretim düzenini aynen taklit etmektir.

Birçok insan, üç ana öğünden önce kısa vadede etki eden üç enjeksiyona ek olarak, uykudayken kan şekerini kontrol altına almak için gece vaktinde orta veya uzun va­dede etki eden insülin alır. Aynı derecede yaygın ve başa­rılı bir sistem de, günde iki kere kısa ve orta vadede etki eden enjeksiyon karışımı uygulamaktır. Kısa vadede etki eden insülin, az bir süre sonra yiyeceğiniz yemeği, örneğin kahvaltıyı veya akşam yemeğini kontrol altına alırken; orta vadede etki eden insülin, öğle yemeğini veya gece ya­nsı kan şekerini kontrol altına alır. Birçok insan buna ben­zer sistemleri yıllardır sıkıntı çekmeden kullanmaktadır.

Eğer kendinize günde birkaç kere enjeksiyon yapmaya alışamayacaksanız veya vücudunuz insülin ihtiyacınızı karşılamada kısmi bir eksiklik gösteriyorsa, sadece bir ve­ya iki orta veya uzun vadeli enjeksiyon ile insülin ihtiya­cınızı giderebilirsiniz.

‘Enjeksiyonu nereden ve nasıl yapmalıyım?’
Hizmet aldığınız kurumdaki uzmanlar, size enjeksiyon-lannızı nereden ve nasıl yapacağınızı göstereceklerdir. Bu­gün çoğu kişi, tek kullanımlık plastik enjektör ve iğneleri tercih etmektedir. İnsülin enjeksiyon kalemleri de, en çok kullanılanlar arasındadır. Enjeksiyon kalemlerinin hepsi­nin çalışma prensibi genel olarak aynıdır. Geriye sadece, hangisinin sizin için en iyi uygun seçenek olduğuna karar vermek kalmaktadır.

İnsülini damara ya da kasa değil, deri altına enjekte et­mek gerekir. Baz kişiler, fazla derine girdikleri için, insülini yanlışlıkla deri altındaki kasa verirler. Özellikle zayıf kişile­rin, iğneyi deriye sokma derecesini doğru ayarlaması daha zor olabilir. En basit yöntem, deriyi iki parmakla sıkıştıra­rak, yükselen kısma 90 derecelik açıyla iğneyi yapmaktır. Derinizi çok fazla sıkıştırmamaya dikkat edin, aksi takdirde iğne canınızı yakar! İnsülinin kasa geçmemesini sağlamak üzere üretilmiş farklı boylarda iğneler vardır. Bu noktada doktorunuz size uygun tavsiyede bulunacaktır.

Yine sağlık uzmanlan tarafından, enjeksiyon için en uygun bölgeler hakkında bilgilendirileceksiniz. Genelde en uygun bölgeler, baldırlann üst kısımlan, kalça ve karındır.

Önemli bir diğer husus da, sürekli aynı yerin kullanılma­masıdır. Aksi takdirde küçük bir şişlik oluşup insülinin emiliminde birtakım sorunlar ortaya çıkabilir. Orta ve uzun vadede etki eden iğneler için, baldır ve kalçalar; kısa süre­de etki edenler içinse kann bölgesi daha uygundur.

‘Enjeksiyon can yakar mı, iz bırakır mı?’
Yıllardır kendilerine enjeksiyon uygulayanlar, hiç acı hissetmediklerini söylerler fakat yeni başlayan birçok kişi başta bu iğneleri biraz can yakıcı bulmaktadır. İğne yapar­ken mümkün olduğunca gevşeyin ve size gösterilen tekni­ği uygulayın. Bazı kişiler, deriyi birkaç saniye buzla ovma­nın acıyı yok ettiğini söylerler. Siz de bu yöntemi uygula­yabilirsiniz. Zamanla iğnenin daha az can yakıcı olduğu­nu göreceksiniz. Eğer duyduğunuz acıda herhangi bir azalma olmazsa, bir sağlık merkezine başvurabilirsiniz.

İnsülin iğneleri oldukça ince olduğu için genellikle iz bı­rakmaz. Bazen enjeksiyonun ardından az miktarda kana­ma veya küçük bir yara oluşabilir fakat bu endişelenmeni­zi gerektirecek bir durum değildir. Muhtemelen enjeksiyon esnasında iğne, deri altında ince bir damara denk gelmiş­tir. İnsülinin doğrudan kan dolaşımına karışması neredey­se imkânsızdır, bu yüzden ufak kanamalardan ötürü endi­şelenmenize gerek yoktur.

İlaç tedavisi hakkında notlar
* Tip 2 diyabet için ilaç tedavisi faydalıdır.
* Diyabet tedavisinde kullanılan tabletlerin farklı farklı etkileri vardır.
* insülin tedavisi, tüm Tip 1 diyabetliler için gereklidir.
Birçok Tip 2 diyabetli de buna ihtiyaç duyar. O Günde 2 ila 4 kez enjeksiyon yapmak gereklidir. O Enjeksiyon nadiren şişlik oluşturur veya iz bırakır.

* İnsülin iğneleri, kısa, orta ve uzun vadede etkili şek­lînde üç gruptur.
* İçinde farklı oranlarda hem kısa hem de orta vade­de etki eden insülin bulunan önceden karıştırılmış hazır insülin preparatları mevcuttur.

Sağlıklı beslenme düzenine geçmek
Neden yediklerinizi değiştirmeniz gerekir?
Beslenme biçiminizin sağlığınız üzerinde etkisi vardır. Çoğu insan “zaten sağlıklı beslendiği” fikrini taşısa da, gü­nümüzde özellikle Batı dünyasında yaşayanlann çoğunlu­ğu, aşın kalorili ve çok miktarda besin tüketmektedir. Bu da, yüksek kolesterol seviyesi, aşın kilo hatta kalp krizi gi­bi sonuçlara yol açmaktadır.

Hangi tip diyabetiniz olursa olsun, yediklerinize dikkat etmek kan şekeri seviyenizin dengelenmesine yardımcı olur. Bu yüzden uygulayacağınız diyet, tedavinizin vazge­çilmez bir parçasıdır. Fakat takip etmeniz gereken diyet, kesinlikle lezzetli yiyeceklerden tamamen vazgeçmeniz gerektiği anlamına gelmez. Beslenme alışkanlıklannızı değiştirmek, çok özel bir diyete uymak değil, yalnızca herke­se önerilen sağlıklı beslenme rejimini uygulamaktır.

Sağlıklı beslenmek sizi şu risklerden korur:
* Diyabete bağlı komplikasyonların oluşma ihtimali bü­yük ölçüde azalır.
* Kolesterolünüzün düşmesiyle kalp hastalıkları, tansiyon ve kilo problemlerinden korunmuş olursunuz.
* Bazı kanserlere yakalanma riskiniz düşer. (Kanser va-kalannın üçte ikisine yediklerimiz sebep olur.)
* Arteritten büyük ölçüde korunmuş olursunuz.

Sağlıklı beslenmenin diyabete faydası ne?
Aşağıdaki tablo (bkz. Şekil 2), sağlıklı bir beslenme dü­zeni için hangi yiyeceğe ne kadar ağırlık vermek gerekti­ğini göstermektedir. Tabloda genel kabul gören beş yiye­cek grubu temel alınmıştır. Bu tablo, sağlığınız için en çok tat aldığınız yiyeceklerden vazgeçmeniz gerekmediğini gösterir. Sağlıklı bir beslenme düzeni, dört ana gruptaki yi­yecekleri doğru bir dengede, her gün tüketmeyi ve buna ek olarak yağlı-şekerli yiyeceklerden de yalnızca bir tanesini az miktarda yeme iznini içerir. Eğer besinlerinizi bu oran­da seçerseniz, beslenme ihtiyacınızı karşılamış olursunuz. Aklınızdan çıkarmamanız gereken husus şudur; yediğiniz her şey -hem ana hem de ara öğünler- beslenme dengeni­ze bir eklemede bulunur.

* Öğünlerinizde nişastalı besinlere yer verin. Bunlar; ek­mek, patates, pirinç, makarna, erişte, tahıllar, kraker ve kahvaltılık gevreklerdir. Böylece nişasta, lif, vitamin (özellikle B vitamini) ve mineral almış olursunuz. Hem de, nişastalı gıdaların glikoza dönüşmesi daha uzun sür­düğü için kan şekeriniz daha geç ve daha yavaş yükselir.

* Günlük en az beş porsiyon meyve ve sebze tüketin.
Özellikle taze meyve ve sebzeleri tercih edin. Ancak konserve meyve-sebzeler ile meyve suyu ve kurutul­muş meyveleri de tüketebilirsiniz. Kahvaltıdan akşam yemeğine kadar her öğüne sebze veya meyve ilave edin. Bunlar vitamin, mineral ve lif içerir. Antioksidan vitaminlere sahip (A, C, E vitaminleri) meyve ve sebze­ler sizi kalp hastalıkları ve kansere karşı da korur.

* Ölçülü miktarda süt ve süt ürünleri tüketin. Süt ürünle­ri, kalsiyum ve protein ile A ve B vitaminlerini içerir. Ancak mümkün olduğunca bu ürünlerin az yağlı olan-lannı tercih edin.

* ölçülü miktarda et ve balık tüketin. Et ve balık tüketi­minde de, yine az yağlı seçeneklerden yana tercihte bu­lunun. Bunlar; yağsız et, tavuk ve balıktır. Haftada en az iki defa balık yemeye çalışın. (Protein ihtiyacınızı karşılamak üzere et yerine bakliyat da tüketebilirsiniz. Aynca yanında bakliyat almak suretiyle etin daha bes­leyici olmasını sağlayabilir ya da sadece bakliyat tüke­terek, et tüketiminizi aza indirebilirsiniz.)

* Yağ ve yağlı-şekerli yiyecek tüketiminizi azalan. Kalp hastalıklan, tansiyon, kolesterol ve aşırı kilo gibi prob­lemler göz önünde bulundurulduğunda, beslenme yo­luyla alınan yağ oranını azaltmanın gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Yağ içeren gıdalann besin değeri sınırlıdır ve ihtiyacınız olan yağı, süt ve süt ürünleri ile etten de alabilirsiniz. Margarin ve kızartma yağlarını kullanma­yın. Yağlı ve şekerli abur cuburlardan mümkün oldu­ğunca uzak durun; hatta bunları hiç yemezseniz daha iyi olur. Yemek hazırlarken ve pişirirken yağsız yöntem­leri tercih edin.

Yağ tüketimi
Tükettiğimiz yağlar genel olarak ikiye aynlır:
* Doymuş yağlar. Vücudumuza ne kadar çok yağ girerse o kadar çok kolesterol üretiriz. Kolesterol kanımızda bi­rikir ve kalp hastalığı oluşma riskini arttırır. Doymuş yağlar, en çok süt ürünlerinde ve et gibi hayvansal gı­dalarda bulunur. Ayrıca, hindistancevizi yağı gibi bazı bitkisel yağlarda, margarinde, pasta, bisküvi, çikolata ve pudinglerde kullanılan yağlarda da doymuş yağ var­dır. Bu yağ türü, gıda etiketlerinde “hidrojene nebati yağ” olarak geçer.
* Doymamış yağlar. Bu grup, tekli doymamış yağlan ve çoklu doymamış yağları içerir. Bunlar vücudun belirli
vitaminleri alabilmesi için az miktarda da olsa gereklidir ve yemekleri daha lezzetli hale getirir. Fakat yine de, bu yağlar da yüksek kalorilidir. Doymamış yağlar, ayçiçe­ği, mısır ve soya yağında, zeytinyağında, “doymamış yağlar açısından zengin” diye belirtilen yumuşak mar­garinlerde, fındık ve cevizde, alabalık, sardalye gibi yağ­lı balıklarda bulunur.

Beslenmenizde doymuş yağ yerine doymamış yağlara ağırlık vermek için
* Ekmeğe sürmek için çoklu/tekli doymamış yağ içeren margarinler kullanın.
* Yemek pişirirken çoklu/tekli doymamış yağları tercih edin.
* Kanşık bitkisel yağları kullanmamaya çalışın. Çünkü bunlarda doymuş yağ oranı yüksek olabilir.

Yeni Bir Başlangıç
Beslenme düzeninizde değişiklik yapmak; alışveriş ve yemek yapma gibi uzun soluklu alışkanlıklannızda ve da­mak tadınızda azımsanmayacak farklılıklar olması anlamına gelir. Ancak yapacağınız değişiklikler, sizi daha sağlıklı bir hayata taşıyacaktır. Geçiş aşamasında problem yaşamamak için, yeni beslenme biçiminizin sizi koruyacağı veya ortaya çıkmasını engelleyeceği problemler üzerinde düşünün. Böy­lece sağlıklı beslenme konusundaki kararlılığınız artar.

Başarılı bir geçiş dönemi için nasıl plan bir yap­manız gerekir?
Aşağıdaki önerilerden size yardımcı olabileceğini dü­şündüklerinizi işaretleyin. Aklınıza gelen başka öneriler olursa onları da listeye ekleyin.
* Buzdolabınızda sizi yanlış şeyler yeme konusunda tetik-leyecek yiyeceklere yer vermeyin.
* Alışverişe çıkmadan önce liste planlayın. Böylece yal­nızca ihtiyaç duyduğunuz şeyleri almış olursunuz.
« Yanınızda ve arabanızda diyetinize uygun atıştırmalık yiyecekler taşıyın.
* Günlük yemek saatlerini önceden planlayın.
* Gerektiğinde bir yakınınızdan sizi yeni beslenme düze­niniz hakkında cesaretlendirmesini isteyin.
* Yemek pişirirken tatmamaya özen gösterin. Çünkü bu, fazla yemenize sebep olabilir.
* Yemeğe gereksiz önem vermekten kaçının.

İşler Zorlaştığında Ne Yapacaksınız?
Bazen bu yeni düzeni sürekli kılmak size zor gelebilir. Yapacağınız değişikliklerin, günlük yaşamınızın bir parça­sı haline gelmesi biraz zaman alabilir. Yeme alışkanlıklan-nı yeniden düzenlemeye çalışan pek çok kişi, arada, uygu­ladığı diyetle uyuşmayan ufak tefek hatalar yaptığını fark eder. Bu hatalar ve küçük kaçamaklar kimi zaman kişinin hassasiyetini arttınp, diyetten tamamen vazgeçmesiyle so­nuçlanabilir.

Yeni beslenme düzeniniz konusunda cesaretlendirilme­ye ihtiyacınız olduğunda, sizi uyguladığınız diyete motive edecek şeyler yapın:

* Sizi cesaretlendirmesi için anlaştığınız arkadaşınız ya da yakınınızla konuşun.
* Kendi kendinize, yeni düzene sadık kalırsanız sağlığınız açısından ne gibi faydalar göreceğinizi hatırlatın. Bunla-n uzun ve kısa dönem faydalan olarak detaylandınn.
* Bugüne kadar elde ettiğiniz başarıları düşünün.
* Basanlarınız için kendinizi ödüllendirecek sağlıklı yollar bulun.
Beslenme Biçiminizi Değiştirmek
* Öğünlerinizi düzenli hale getirin. Günlük öğünlerinizi düzenli hale getirin ve hep aynı saatlerde yiyin. Böyle­ce kan şekeri seviyenizi normal düzeyde tutmanız ko­laylaşır.
* Yağı azaltmaya çalışın. Kızarmış ve yağlı yiyeceklerden uzak durun; tereyağı, margarin, peynir ve yağlı yiye­cekleri mümkün olduğunca az tüketin.
* Nişasta ve karbonhidrat içeren gıdaların yüksek lif oran­lı olanlarını tercih edin. Ekmek, pirinç, makarna, pata­tes, un, mısır, mercimek, kuru fasulye, nohut gibi yiye­ceklerin içindeki nişasta vücudumuzda glikoza çevrilir, ancak bu tip yiyeceklerin içindeki nişastanın glikoza çevrilmesi yavaş olduğu için, kan şekeriniz daha geç ve daha yavaş yükselir. Baklagiller, lifli olduklarından sizin için daha uygundur çünkü lif, karbonhidratlann emili-mini yavaşlatır.
* Şeker alımım azalan. Şeker içeren gıdalardan, bonbon ve şekerleme tarzı abur cuburlardan ve şekerli içecekler­den uzak durun. Şekeri azaltılmış konserve yiyecekleri ve yapay tatlandırıcıları tüketebilirsiniz.
* Tuz alımım azalan. Daha fazla baharat kullanarak tuz alımınızı azaltın. Her gün yemeğinize biraz daha az tuz ekleyin.
* Özel diyabetik gıdalardan kaçının. Bu tür gıdalar pahalı olduklan gibi sağlık açısından çok belirgin bir farklan yoktur. Üstelik yiyip içtiklerinizin diyabetik olduğunu düşünüp sının aşabilirsiniz.
Yeme alışkanlıklannı yeniden düzenlerken, gerçekten ulaşılabilecek hedefler belirleyin. Motivasyon ve şevki, ba­san kadar arttıran bir şey yoktur. Diyetinize sadık kaldığı­nızı gördükçe tedaviye inancınız artar. Bunun sağlığınız üzerindeki etkilerini ek bir fayda olarak değerlendirin.

Sağlıklı bir diyetin kilit noktaları
* Düzenli olarak yemek yiyin.
* Her öğüne, mümkünse yüksek lifli, nişastalı bir gıda ilave edin.
* Yağ tüketimini azaltın.
* Şeker tüketimini azaltın.
* Vücut ağırlığınızı sabit tutmaya ve fiziksel aktivitele-re ağırlık vermeye çalışın.
* Tuzu az kullanın.
* Alkol kullanmayın.

Dışanda yemek yemek ve tatiller
* “Seyahat etmem veya iş değiştirmem gerekti­ğinde, diyabetim olduğu gerçeğini değerlendir­meye almalıyım. Ancak bu durum sürekli olarak kafamı meşgul etmiyor. Yine de, diyabetiniz varsa sürekli bir şeyler öğreniyorsunuz.**

Dışanda yemek
Giderek daha fazla öğünü evimizin dışında geçiriyoruz. Bu arada ya alelacele bir restoranda yemek yiyor ya da fast food’la geçiştiriyoruz. Hazır gıdalar, evde yapılanlara kı­yasla daha yağlı ve tuzlu olduklan gibi daha az lif banndı-nr özelliktedir. Sürekli olarak dışanda yemek yemiyorsanız, arada bir restorana gitmeniz büyük bir problem değildir. Ancak düzenli olarak dışanda yiyorsanız, düşük yağlı seçe­nekler aramalı, tereyağı veya krema içeren, kızartılmış ve­ya yağda pişirilmiş gıdalardan kaçınmalısınız. Çünkü bun­lar hazırlanış şekilleri nedeniyle yağ yüklü yiyeceklerdir.

Kimi zaman arkadaş davetleri de probleme dönüşebilir. Sizi evine davet eden ve sizin için lezzetli yemekler yapa­rak zahmete giren arkadaşlarınızı geri çevirmeye utanabi­lirsiniz. Eğer onlara diyabetinizin olduğunu ve yüksek şe­ker ve yağ ihtiva eden gıdalardan kaçınmanız gerektiğini baştan söylemiş olursanız, muhtemelen böyle bir tabloyla karşılaşmazsınız.

Tatil ve seyahat
Tatile çıktığınız zaman da aynı beslenme kurallan geçer­lidir. Gittiğiniz yerde ikram edilen yiyecekleri tanımıyorsa­nız, içinde neler olduğunu sormaya çekinmeyin. Bazı hava yolu şirketleri, mönülerine “özel diyabetik” yiyecekleri dâ­hil ederler. Aslında bu tür yiyeceklerden kaçınmanız daha iyidir çünkü bunlann içerdiği karbonhidrat oranı çok düşük olabilir. Yemek şirketleri genellikle aslolanın karbonhidrat­ın kesmek değil de, denge oluşturmak olduğunu dikkate almazlar. Yolculuk esnasında yanınıza fazladan karbonhid­ratlı yiyecek alırsanız, ihtiyaç duyduğunuzda yiyebilirsiniz.

Toplantılar
Önceden biraz düşünüp planlayarak istediğiniz toplan­tıya katılabilirsiniz. Göz önünde bulundurmanız gereken şey, yemek saatinizde yaşanacak değişikliğe göre bir ayar­lama yapmaktır. Muhtemelen o gün, akşam yemeğiniz her zamankinden daha geç bir saate sarkacak ve yine her za­mankinden biraz daha farklı yemekler yiyeceksiniz. însü-lin veya hap tedavisi görüyorsanız, bu değişiklikleri dikka­te alarak önlem alabilirsiniz. Katılacağınız toplantı fazla­dan fiziksel güç harcamanızı gerektirecekse, biraz daha fazla yemeye ihtiyaç duyabilirsiniz. Rutin dışı aktiviteler, ne kadar enerji harcadığınıza bağlı olarak belirlenecek miktarda ekstra karbonhidrat almanızı gerektirebilir.

Fiziksel aktiviteyi arttırmak
Diyabeti olmayan bir kişi egzersiz yaptığında, kandaki glikoz seviyesinin artmasına yol açan hormonlar üretilir­ken, pankreasın insülin salgılaması durur. Ancak insülin veya sülfonilüre tabletleri aldığınızda, insülin seviyeniz

yükselmeye devam eder ve çalıştırdığınız kolunuza veya bacağınıza enjeksiyon yaparsanız, insülin her zamankin­den daha çabuk emilir.

Egzersiz neden diyabetli insanlar için daha önemlidir?
Egzersiz herkes için önemlidir. Daha sağlıklı olmamızı ve kendimizi iyi hissetmemizi sağlar; formumuzu koruma­mıza yardım eder, kalp hastalığı riskini azaltır, kilo kontro­lüne destek olur ve kaslanmızm gücünü arttırır. Aynca be­denimizi geliştirerek hayata daha olumlu ve sağlıklı bir gözle bakmamızı sağlar.

Egzersiz, diyabetli insanlar için daha da faydalıdır. Her şeyden önemlisi, düzenli egzersiz, kandaki glikoz seviyesinin kontrolüne yardımcı olur. Düzenli egzersiz, hücrele­rin insülin hassasiyetini arttırır. Böylece düzenli olarak eg­zersiz yapan Tip 1 diyabetli kişiler, kanlanndaki şeker se­viyesini daha küçük miktarlarda insülin kullanarak kon­trol altında tutabilirler. Aynı şey, insülin veya ağız yoluy­la diyabet ilacı alması gereken Tip 2 diyabeti olan kişiler için de geçerlidir. Egzersizin bir diğer faydası da, kandaki yağ seviyesinin düşmesine yardımcı olmasıdır. Böylelikle felç ve kalp krizi riski azalır.

Orta şiddetli egzersiz esnasında, önce kaslarda depola­nan glikoz kullanılır. Daha sonra kaslar kandaki glikozu kullanmaya başlarlar. Böylelikle kandaki glikoz miktan aşamalı olarak düşer. Egzersizden sonra bile, kandaki gli­koz miktan düşmeye devam eder çünkü kaslar kendi gli­koz depolarını yeniden doldurmak için kandan glikoz alır­lar. Bazı vücut hücrelerinin, egzersizden sonraki birkaç gü­ne kadar insüline daha iyi yanıt verdiğine inanılmaktadır.

Tip 2 diyabette problemin bir kısmı, vücuttaki insülinin ye­terli düzeyde kullanılamamasıdır (hücrelerin insüline yanıt verememesi). Düzenli egzersizle vücut hücreleri insüline daha iyi yanıt verir hale gelirler. Böylece, kan şekeri sevi­yesindeki dalgalanmaları önlemek mümkün olabilir.

‘Ne kadar egzersiz yapmalıyım?’
Egzersizin, etkili olması için, haftada 3 kez ve en az 20 dakika boyunca düzenli olarak yapılması gerekir. Elbette her gün egzersiz yapmak çok daha iyidir. Ancak, herhan­gi bir spor programına başlamadan önce, sizin için en uy­gun olan egzersizlerin neler olduğunu öğrenmek için dok­torunuza danışın.

‘Neden zahmet edeyim?’
Birçok insan egzersiz yapmaktan kaçınır. Kimisi bunu rahatsızlık verici ve yorucu bulur, kimisi zaman aldığından şikâyet eder, kimisi de utanır veya kendisini bu konuda yeteneksiz hisseder. Ancak “aerobik” gibi -belki de sizi zorlayacak- egzersizlere girmeden, küçük de olsa günlük aktivite miktarınızı arttırmanın azımsanmayacak faydası vardır. Vücudumuz hareket etmek için yaratılmıştır ve ha­reket etmediğimiz takdirde fiziksel işlev kapasitemiz azala­caktır.
Yaşlı veya fazla kilolu kişilerin, günde 10 km koşama-dıkları veya ileri düzeyde aerobik yapamadıkları için, eg­zersizi tamamen bıraktıklan olur. Ancak yapacağınız en küçük hareketler dahi sizin için önemlidir. Hatta sadece birkaç dakika yürümek bile, vücudunuzda bir şeyleri hare­kete geçirmeye yetebilir. Daha sonra, yaptığınız hareketle­ri aşama aşama uzatabilirsiniz.

Hâlâ ikna olmadınız mı?
“Bu çok ağır bt çalışma. Devam ettirmem mümkün değÛ”
Hoşunuza giden bir spor dalı veya aktivite seçer ve bu­nu aşama aşama geliştirirseniz, egzersiz yapmak size çok ağır gelmeyecektir. Giderek bundan daha fazla zevk alacak ve vazgeçmek istemeyeceksiniz.

“Benîm zamanım yok. Çok yoğun bt hayatım var.”
Haftada iki ya da üç kere yalnızca 20 dakika ayırarak epeyce yol kat edebilirsiniz. Üstelik hareket ederken ken­dinizi daha genç ve aktif hissedersiniz. Faydalannı görme­ye başladıktan sonra bunu alışkanlık haline getirmek ve günlük programınızda egzersize yer ayırmak çok daha ko­lay olacaktır.

“Benim ihtiyaç duyduğum şey gevşemek.”
Egzersiz tam da gevşeme ihtiyacınızı karşılayacak şey olabilir. Böylelikle günlük problemlerden uzaklaşıp üzeri­nizdeki stresi azaltacaksınız. Yaptığınız egzersizden sonra, kendinizi sıcak, rahat ve gevşemiş hissedeceksiniz. Henüz egzersizi bitirmeden önce bile, bunun gevşetici etkisini fark edeceksiniz. Son dönemde yapılan araştırmalar, eg­zersizin depresyona da iyi geldiğini göstermiştir. Ayrıca egzersiz yaptığınız günler daha iyi uyuduğunuzu da fark edeceksiniz.
“Egzersizin fayda sağlaması için, canımı yakması ge­rekmez mi?”

Hayır! Eğer canınız yanıyorsa, kendinizi çok zorluyor­sunuz demektir. Acı hissediyorsanız, durun. Rahatsız edici şekilde nefessiz kaldığınızı hissediyorsanız, yavaşlayın veya egzersizi sonlandırın.

“Artık benim için çok geç, benden geçtir
Asla çok geç değildir. Herkes halihazırdaki durumun­dan daha zinde olabilir. Yaşınız ne olursa olsun, kendinize uygun bir egzersiz bulabilirsiniz. Hareket etmekten ne ka­dar uzaksanız, başladıktan sonra bunun faydasını o kadar çabuk görürsünüz.

“Kalbim için zararlı değil mi?”
Tam tersine, egzersiz kalbinizi korumaya yardımcı olur. Egzersiz yaptığınızda kaslannız normalden daha fazla ok­sijene ihtiyaç duyar; kalbiniz de gereken oksijeni taşıyacak kanı pompalayabilmek için daha hızlı çarpar. Ancak dü­zenli olarak egzersiz yaparsanız, kaslarınız oksijeni kul­lanma konusunda gelişir, kalbiniz de her atışta daha fazla kan pompalar. Bu durumda kalbinizin eskisi kadar hızlı at­ması gerekmez. Zindeleştikçe, kalbinize yüklenmeye gerek kalmadan daha ağır egzersizler yapabilirsiniz. Düzenli eg­zersiz yapmanın başka faydalan da vardır. Egzersiz, yük­sek tansiyonun kontrol edilmesine de yardım edebilir. Da­mar tıkanıklığı ve kalp krizi geçirme riskini azaltır.

“Ben sporcu değilim.”
Spor yapmayı sevmiyorsanız bile, yapabileceğiniz çok farklı aktiviteler olabilir. Mutlaka hoşunuza gidecek bir şeyler bulabilirsiniz. Sizin için uygun olanı bulana kadar farklı türleri deneyin. Unutmayın, yürüyüş çok iyi bir eg­zersiz türüdür.

“Çok utanıyorum.”
Utanma duygusunun sizi egzersiz yapmaktan alıkoy­masına izin vermeyin. Aksi halde, kendinize büyük bir haksızlık yapmış olursunuz! İnsanlar ne kadar yaşlı ve şiş­man olurlarsa olsunlar, egzersiz yapmaktan zevk alabilir­ler. Kendinize uygun bir egzersiz seçtiğiniz takdirde, utan­mayı bırakacaksınız.

“Ya bir tarafım burkulursa…”
Bu tür durumlar ancak kendinizi çok zorlarsanız başını­za gelir. Ya da bazen çok ağır egzersizler yapar, bazen de hiç hareket etmezseniz. Egzersize hafif düzeyde başlar ve dozunu yavaş yavaş arttınrsanız, burkulma ve gerginlik oluşma riski düşer. Üstelik egzersiz, kaslannızı kuvvetlen­direceği için sizi yaralanmalardan da korur. Kaslar kulla­nılmadığında zayıflar ve erir; örneğin kınlan bir bacak al­çıya alındığında o bacaktaki kaslar zayıfladığı için bacak incelir. Normalden daha çok kullanılan kaslarsa güçlenir.

“Eğer düzenli hale getkemiyorsam devam etmemim ne anlamı var?”
Egzersizden fayda görmek için ciddi şekilde antrenman yapmanız, kendinizi çok sıkı bir forma sokmanız veya re­kabet gerektiren sporlara girişmeniz gerekmez. Haftada sadece iki veya üç kez, yalnızca 20-30 dakikalık bir yürü­yüş bile size büyük fayda sağlayacaktır.

Bu tur şeyler için çok şişmanım”
O zaman siz, özellikle de kuvvet arttıncı hareketler söz konusuysa, düzenli egzersizden en başta faydalanması ge­reken kişisiniz. Egzersiz yaparak kalori yakacak ve kilonuz üzerinde kontrol kazanacaksınız. Aldığınızdan daha fazla kalori yakarsanız, vücudunuz kendi enerji depolannı kullan­maya ve yağlannızı eritmeye başlar. Bazı metabolizmalar, egzersize son verdikten sonra da -kimi zaman 24 saat ka­dar- normalden daha fazla kalori yakmaya devam ederler.


5691 .

  • 0
x